Ressam Pınar Tınç Yeni Sergisi "Yenilenme"yi Anlattı
Türkiye'nin ilk çini mürekkebi ressamı Pınar Tınç'ın yeni sergisi "Yenilenme" (Regeneration), Bozcaada Sanat Galerisi'nde açıldı.
Ruh, zihin ve beden üçlemesi üzerinden insana yaklaşan eserler, gökkuşağı tonları ve mistik sembollerle zenginleştirilmiş dokularla oluşturulan sergide, "yok oluş", "var oluş" ve "rejenerasyon" kavramları ele alınıyor.
Sanatçı, soyut geometrik düzenlemeleri kendi içinde parçalara bölerek onlara yeni bir form kazandırırken, tuval ve özel el yapımı kağıtlara çini mürekkebi tekniği uyguluyor.
Eserlerinde çocukluk anıları ve ada yaşamının izlerini yansıtan Tınç, yeni sergisinde de deniz, ada, kuşlar ve bitki örtüsü gibi doğanın güzelliklerini, dünyanın farklı coğrafyalarından beslenen hayal gücüyle birleştirerek sanatseverlerin beğenisine sunuyor.
Ressam Tınç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, şimdiye kadar birçok sergiye imza attığını ve bunların kendi içinde farklı hikayeler ve anlamlar taşıdığını söyledi.
Sergilerinin hayatın farklı bir eşiğinden doğduğunu vurgulayan sanatçı, "Yenilenme ise hem kişisel hem de kolektif bir dönüşüm ihtiyacından ortaya çıktı. İnsan ruhunun tükendiği, bazen yok olduğu, sonra da yeniden doğmayı arzuladığı bir döngü var. Bu döngüyü hem kendi yaşamımda hem de dünyada gözlemliyorum. Sergideki işlerim, bu döngünün izlerini taşıyor. Yok oluşun sessizliğiyle varoluşun görkemi arasında salınan bir iç yolculuk gibi." ifadelerini kullandı.
"Sanat benim için bir düşünme biçimi"
Serginin arka planında, "Yok oluş, var oluş ve rejenerasyon" kavramlarının bulunduğunu kaydeden Tınç, "Sanat benim için bir düşünme biçimi. Bu sergide özellikle 'ruh' ve 'zihin' üzerinden varlığın katmanlarını sorguladım. Yok oluş sadece bir kaybolma değil, aynı zamanda yeni bir varoluşun potansiyelidir. Zihin bunu kavramaya çalışırken, ruh yeniden filizlenmenin yolunu arar. Yani aslında teorik arka plan, hem varoluşçu bir düşünceyi hem de doğanın kendini yenileyici döngülerini temel alıyor." şeklinde konuştu.
Tınç, çalışmalarındaki mistik unsurlar ve bunların doğayla ilişkisine de değinerek, şunları aktardı:
"Doğa benim için sadece dışarıda var olan bir manzara değil, ruhumun, zihnimin ve sezgilerimin de bir yansıması. Mistik unsurlar, doğanın görünmeyen katmanlarıyla kurduğum bağın resimdeki izdüşümleri. Bir ağacın köklerinde, dalgaların hareketinde ya da rüzgârın titreşiminde sezilen o görünmeyen güç, resimlerimde sembollere, renk akışlarına ve formlara dönüşüyor. Sanatımda doğa, sadece görsel bir alan değil, aynı zamanda ruhsal bir rezonans."
Çini mürekkebinin eserlerine derinlik kazandırdığını dile getiren Tınç, "Çini mürekkebi, benim sanatımın hem imzası hem de dilidir. Türkiye'nin bu anlamda ilk ressamı olmak, aslında bir sorumluluk da yüklüyor. Bu teknik, bana sınırsız bir derinlik ve aynı zamanda disiplin sunuyor. Mürekkebin akışkanlığı, kontrol edilemezliği ve aynı zamanda zarif netliği… Tüm bunlar bana yaşamın kendisini hatırlatıyor. Çini mürekkebiyle çalışmak, bir bakıma teslimiyet ve özgürlük arasında gidip gelmek. Bu da eserlerime hem mistik hem de felsefi bir yoğunluk katıyor." görüşlerine yer verdi.
"Her eserimde Bozcaada'nın görünmez bir izi var"
Tınç, sergiye ev sahipliği yapan Bozcaada'nın eserlerindeki öneminin altını çizerek, şu bilgileri verdi:
"Bozcaada, benim için yalnızca yaşadığım yer değil, aynı zamanda sanatımın nefes aldığı toprak. Ada, insanı hem yalnızlığa hem de bütünlüğe davet ediyor. Burada doğayla aramdaki mesafe sıfırlanıyor, deniz, üzüm bağları, rüzgar hepsi birer öğretmen gibi. Resimlerimin şekillenmesinde adanın dinginliği, doğanın döngüsü ve zamanın yavaş akışı çok belirleyici. Her eserimde Bozcaada'nın görünmez bir izi var."
Çalışmalarında modern araçlarla geleneğin izini sürmeyi amaçladığını belirten ressam, "Benim için gelenek, geçmişin sabitlenmiş bir izi değil, geleceğe taşınacak bir potansiyel. Çini mürekkebi, kadim semboller ya da doğu estetiği… Bunları modernitenin sunduğu tekniklerle yeniden yorumlamak, aslında köklerle gökyüzü arasında bir köprü kurmak gibi. Bu bana hem estetik hem de felsefi bir zenginlik sunuyor. Gelenek, benim resimlerimde geçmişin tekrarı değil; çağdaş sanatın içinde yeniden doğmuş bir enerji." değerlendirmesinde bulundu.
"Bu korunaklı yapı, adaları evrensel bir konuma taşıyor"
Serginin küratörü Prof. Dr. Uğur Batı da serginin Bozcaada'da açılmasının önemine dikkati çekerek, "Çok güzel bir atmosfer içindeyiz. Belki de sanat gerçekten bu ortamlarda sunulmalı. Bu doğallık, kültürellik, geçmiş ve sergiye katılanların yüzlerindeki saflık benim için çok kıymetli. Pınar da zaten tam olarak böyle resimler çiziyor. Kendisi son derece doğal birisi ve bunlar bugün buraya fazlasıyla yansıyor." ifadelerini kullandı.
Adaların genel olarak korunaklı bir yapıya sahip olduğunu belirten Batı, şunları kaydetti:
"Bu korunaklı yapı, adaları evrensel bir konuma taşıyor. Adalar, söz konusu özellikleriyle, dış etkilere daha kapalı, kendine özgü ve saf bir kültürün şartlarını taşır. Bozcaada da bu korunaklı halden nasibini almıştır. Pınar da neredeyse bütün hayatını adalarda geçirmiş. Onun resimleri hem üslup hem harmoni hem renkleri kullanış biçimi hem de denge açısından çok özel bir resim. Ben de burada, Pınar Tınç'ın eserlerine ev sahipliği yapan Bozcaada'da olmaktan çok mutluyum."
Tınç'ın avangart üslubunda modernitenin araçlarını kullanarak geleneksel sembolleri çağdaş bir biçimde yorumlandığı sergi, 15 Eylül'e kadar Bozcaada Sanat Galerisi'nde ziyaret edilebilecek.
Pınar Tınç hakkında
Pınar Tınç, Uludağ Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinden mezun oldu.
Sanatçı, önceki yıllarda "Seni Seviyorum Anne", "Masumiyet", "İyi Geceler Bebeğim", "Yuvaya Dönüş" ve "Je T'aime" sergilerine imza attı.
İB Visual Art eğitmenliği yapan Tınç, Kadıköy’deki kişisel atölyesinde çini mürekkebi üzerine resim atölyeleri düzenliyor.
Müze ve kişisel koleksiyonlarda birçok eseri bulunan sanatçı, mürekkep boyama tekniği ile yaptığı çalışmalarına İstanbul, Bozcaada ve Fransa Saint-Leu'da devam ediyor.